Söylemeye gerek bile yok ama; bu kişisel bir sayfa! Yani tamamen benim zırvalarımla dolu (olacak). Ve sanırım genelde benimle ilgili olacak; bu gözlemlediğim şeyler ve dünya hakkında hiç bir şey yazmayacağım anlamına gelmiyor ama yine de. Eğlendirme amacı yok, güldürme amacı yok; mesaj verme ve düşünmeye sevk etme amacı ise bazen olabilir. Yazılanların hoşunuza gitmesini beklemeyin, edebî ya da felsefik olmasını beklemeyin, okurken zevk almayı hiç beklemeyin. Ama bunların tam tersi olursa benim açımdan (ve belki de sizin) ne âlâ...
Neyse, asıl meselemize gelelim... Başlık gayet açık zaten. Değişik yerlerde, değişik çeşitlerde insanların mesaj kaygıları nasıl oluyor, şu kendi nâçizâne penceremden gözlemle(yebil)diğim kadarıyla aktarmaya çalışacağım. Bu yazının asıl olayı "mesaj kaygısı" meselesini konuşuyor görünerek bir mesaj vermek mi, okuduktan sonra kendiniz karar verirsiniz ona...
En çok rastlanan tür illaki ilişkilerde (hayır güzelim, 'illaki'deki 'ki' ayrı yazılmaz!), rahatlıkla tahmin edebileceğimiz gibi. Biten, başlayan, devam eden... Benim asıl değinmek istediğim de bu zaten (niye ki!?). Başlayan ve devam edenler için söylenecek çok şey yok, kısa ve öz olur onlar. Tebrikler, canımlar, cicimler falan. Ama mesele bitenlerde; öyle akla gelmedik yollar var ki o durum için... En basitlerini biliyorsunuz, Facebook ve Twitter gibi sanal sosyal ortamlardan ileti yardırmak, vidyo klipler, notlar paylaşmak. Sonra, anlık ileti programlarının sağolsun hayatımıza çok büyük katkılar sağlayan "anlık hızlı ileti paylaşma" kısımları. Ha olmadı mı? Yine anlık ileti programlarının (niye resmîyim ki bu kadar, en çok kullanılan: windows live messenger -msn- işte!) dinlediğimiz müziği gösteren özelliği! Tabii... Çok önemli bu gerçekten(!). Duruma uygun, sadece ismi bile gayet yeterli bir mesaj olan bir şarkı bulunur, müzik çalar tekrar çalma moduna alınır ve çaldıkça çalar o parça... Haa tabi bunun anlaşılması kolay gelebilir, çocuk muyuz sonuçta değil mi (hiç çocukça değil cidden!) ? O zaman ne yapılır, birden fazla şarkı bulunur, nasılsa şarkı bol. Çalma listesinde sıraya konulur ve çalmaya devam eder, eder, eder... Dediğim gibi şarkı sözlerine, yani detaya inmeden vurucu isimli şarkılar seçmek makbûldür ki mesaj en hızlı ve etkili bir biçimde karşıya ulaşsın.
Şimdi sen herkesin en yoğun olarak internette takıldığı saatlerde o paylaşım sitelerinde çok mânidar bir göndermeyi ileti olarak geçtin ya, bir müzik klibi (ayrılık parçası olması lazım, içli olması lazım, daha önce bir anısı olması lazım, duygusallıktan gebermesi lazım ya da bunlardan en az biri olması lazım işte...) paylaştın ya, karşı taraf onu sen paylaşır paylaşmaz gördü ve çok etkilendi. Hemen görmese de nasıl olsa görecek. Hemen gördüyse anlık ileti programında çevirim içi olan arkadaşlarına yetiştirecek acele acele. Heyecanlanacak, onlardan fikir isteyecek falan... He yavrum. Ayrıca bu da yetmedi, anlık ileti programında dinlediğin şarkıyı gösteren özelliği açtın ve seçtiğin nadide parçalardan oluşan listeni baştan sona karşıdaki insanın görmesini sağladın. Biliyor musun o da baştan sona tüm çalan şarkıları gördü, hepsinin isimlerine teker teker dikkat etti ve içinde âdetâ bir şeyler "cız" etti... "Bu bizim şarkımızdı" veya "tabii biliyor benim bu şarkıyı çok sevdiğimi" diyecek. Alt üst olacak. He yavrucuğum, he canım benim, he güzel evlâdım, he... Ve belki de en kötüsü, gittin başka başka sitelerde tekeer tekeer profiller yarattın, karşı tarafın olduğunu bildiğin/düşündüğün (ya da düşünmediğin, ne farkeder ki aslında). Oradan da boş durmadın, sürekli çalıştın... Olmadı -ki olmaz yani her zaman- gittin bir blog açtın! En temizi cidden. Sonra yardır musa... Yardır mesaj kaygısı dolu girdileri, laf arasında dokundurmaları, onu îmâ etmeleri. Yardırabildiğin kadar. Üstü kapalı olduğu kadar alenen de olabilir bu işlem, sana bağlı. Hah, yeterli ölçüde yardırdığını düşünüyor musun? Tamam. Karşı taraf bir bir bütün profillerini inceliyor hatta bazılarında arkadaşın olarak ekli olmadığı için göremiyor paylaşımlarını. Kudursun dursun orada. İşte kazanmak budur! Sonra girebildiklerine girip özene bezene yazdığın bütün yazıları kelimesi kelimesine okuyor. O en derin duygularını yansıtan büyülü satırlar, paragraflar karşı tarafın ruhundaki kabuk bağlamış yaraları kanatıyor. Çaktırmıyor ama içten içe ağlıyor sanki basbayağı!? Bakayım... Hakkaten öyle! İçi içini yiyor yorum yapabilmek için ama yapamıyor işte... "Yapacak bir şey yok, her şey geride kaldı" diyorsun sen de içinden, mağrur bir buruklukla. Hahaha işte yine WIN!...
Yeterli derecede rüyaya daldıysan yardımcı olayım: hee yavrum hee!
Hani ben de güya "ben gözlemledim ve aktardım sadece, ben yapmıyorum"a getiriyorum ya, çokbilmişlik yapıyorum... Bunun için de kocaman bir: HE YAVRUM HEE HEEE!
Gerçi kendime karşı biraz haksızlık yapıyor olabilir miyim acaba; çünkü yapıyordum, evet, ama artık yapmıyorum... Cidden. Başlarda zorlanıyordum yapmamak için ama sonradan zaman nasır eyledi bazı şeyleri, kabuk bağlattı. Şimdi tek sorun, bu koskoca yazı neyin nesi? Vallahi ben de bilmiyorum...